26 Mayıs 2010 Çarşamba


Daima karşı tarafın haklılığını kabul etmek önemli bir sevgi gösterisidir

İnsanların gün içinde karşı karşıya kaldıkları olayların büyük bir kısmında, genellikle olaya dahil olan her iki tarafın da haklılık payı vardır. Bir kişi için ‘tamamen haklı’, diğeri için ise ‘tamamen haksız’ gibi bir yorumda bulunmak pek mümkün olmaz. Kimi zaman iki tarafın haklılık oranları %80’e %20 iken, kimi zaman da bu oran 50’ye 50’dir. Böyle bir durumda genellikle herkes içerisinde buluduğu olaya kendi tarafından ve kendi bakış açısının elverdiği ölçüde bakar. Dolayısıyla bir kişiye kendisi tamamen haklı görünürken, diğer kişi de kendisini kesin olarak haklı görür. Bu kişilerden biri, telafiyi, özrü ve haksızlığın kabul edilip alttan alınmasını karşı taraftan beklerken, diğer kişi de aynı şekilde karşısındakinin durumu telafi etmesini bekler.

Cahiliye toplumlarında yaygın olan bu yaklaşım tarzı, en küçük bir anlaşmazlık ya da uyuşmazlıkta dahi kişiler arasında kalıcı huzursuzluklara ve soğukluklara yol açar. Müminlerin farkı ise işte bu şartlar altında ortaya çıkar. Müminin önemli bir özelliği, sevgiyi, sevmeyi çok iyi bilmesidir. Mümin demek; dostlukta, vefada, sadakatte, şefkat ve merhamette, affetmede, hoşgörüde ve gönül almada üstün ahlaka sahip kimse demektir. Mümin, sevgisinde çok fedakardır; özverilidir. Hiçbir zaman için kendi nefsini, sevdiği kişiye tercih etmez. Kendi rahatı, kendi menfaatleri için sevdiğini harcamaz. Kendisi haklı çıkabilmek için sevdiğini haksız çıkarmaya kalkmaz. Tam tersine sevdiği tümüyle haksız olsa, o yine de haksızlığı tamamen üstüne alır. Kendisi hatayı, eksikliği, kusuru üstlenir, ama yine de sevdiğine toz kondurmaz. Ve tüm bunları yapmasındaki tek gaye de yalnızca Allah'ın rızasını kazanabilmektir. Çünkü müminin sevgisi yalnızca Allah sevgisine dayanır. Sadakati de yine yalnızca Allah'a olan sadakatinden kaynaklanır. İşte sevdiğine olan bağlılığının kaynağı da yalnızca budur.

Örneğin Peygamberimiz (sav) döneminde yaşamış bir sahabeyi düşünecek olursak, hiçbir zaman için Allah'ın Resulü’ne karşı kendi haklılığını tercih etmeyeceği açıktır. Küçük bir menfaat ya da küçük bir konuda haklı çıkmak ya da kendisini savunmak uğruna, asla Peygamber Efendimiz (sav)’e karşı bu tarz bir tavır göstermez. İşte bu, gerçek sevgidir. Samimi imana dayalı sevgidir. Müminlerin örnek alması gereken sevgi anlayışı da, aynı bu şekilde olmalıdır.

Ancak bu ahlak anlayışının, sadece ciddi anlaşmazlıklara ya da büyük, hayati olaylara yönelik olduğunu düşünmek yanlış olur. İnsan günlük hayat içerisinde de bu ahlakın yaşanacağı çok fazla durum ile karşılaşır. Günlük sohbetlerde; bir olay, kişi ya da bir eşya hakkında yapılan yorumlarda ve daha pek çok konuda bu ahlakın yaşanabileceği imkan çıkar insanın karşısına. Hemen her fırsatta, gönül alıcı sözler söylemek, karşı tarafı övmek, onore etmek, gerçek sevginin bir gereğidir. Kendisi %’de 100 haklı olsa bile kişinin, Allah rızası için kendisinden önce karşı tarafı haklı çıkarmayı, mutlu etmeyi hedeflemesi, onun fikirlerini, düşüncelerini desteklemesi çok güzel bir ahlakın göstergesidir.

Böyle bir insan, Allah rızası için kendi nefsinden geçmiş demektir. Allah'ın rızasını kendi nefsine tercih eden bir insan ise, çok güvenilirdir. Böyle bir kişi, sadece iyi gün dostu değildir. Allah'ın yaratacağı her türlü maddi manevi imtihan ortamında da, bu kişi “gerçek dost” vasfını muhafaza eder. Çünkü günlük hayatında gösterdiği bu ahlak, kişinin zor bir durumla karşılaştığında ve sıkıntı anlarında da sadık ve vefalı olacağının da göstergesidir.

İşte bu gerçeği bilmek de, böyle bir insanın çok sevilmesini sağlar. Böyle bir insan, gerçek sevgi insanıdır. Gösterdiği bu üstün ahlak, Allah'ın izniyle çevresindeki tüm insanlara, onunla derin dostluk kurmanın, ona güvenmenin ve ona samimi sevgi yöneltmenin yolu sonuna kadar açmış olur.